Şiir Ne Demek? Türkçede Şiirin Anlamı, Tarihi ve Hayatımızdaki Yeri
Tarafından yazılmıştır Cansu Sarıdere Olarak etiketlendi şiir şiir anlamı Türkçe şiir şiir tarihi şiir nedir

Şiir kelimesini duyunca aklınıza ne geliyor? Herkesin farklı bir cevabı olabilir. Kimi eski okul defterlerini, kimi lise sıralarında gizlice yazılmış aşk dizelerini hatırlıyor. Ancak şiir dediğimiz şey, sandığımızdan çok daha fazla. Bazen birkaç dizede bir ömrün hikâyesini anlatabilir ya da bir duygunun rengini ortaya çıkarabilir. Çocukluğumuzda annemizden duyduğumuz ninniler, Ege’nin bana yaptığı komik kafiyeler veya bir gün mutfakta Mia'nın peşimizde dolanırken aklıma gelen mısralar… Şiir her yerde! Hele Türkçede ‘şiir’ kavramı o kadar köklü ki, sadece sözlük anlamıyla yetinmek, ona gerçekten haksızlık olur.

Şiirin Anlamı ve Kökeni

Şiir kelimesi TDK’ya göre "duygu, düşünce ve hayallerin özel bir biçim ve ahenk içerisinde sözle ya da yazıyla anlatılma şekli" olarak geçiyor. Biraz daha derine inince, Arapçadaki "şuûr"—yani "bilinç, hissetmek"—kelimesinden türediği görülüyor. Yani şairin kendine özgü bir 'hissedebilme' kabiliyetiyle yazdığı anlamına geliyor. Bu, aslında dilimizdeki en eski sanat dallarından biriyle karşı karşıya olduğumuzun bir kanıtı. Hatta şiirin insanlık tarihindeki yeri, yazıdan bile önceye dayanıyor. Sözlü kültürde; destanlar, ağıtlar, ninniler… Hep şiirle başladı. Yani duygu aktarmanın en eski yollarından biri.

Peki şiir sadece güzel sözlerden mi ibaret? Hiç de değil! Bir bakıyorsun, en küçük bir olay bile şiire dönüşebiliyor. Sabah güneşle uyanan bir köyden, karga sesine uyanan şehirliye kadar herkes kendi şiirini yazıyor aslında. İşin şaşırtıcı yanı, bazı araştırmalara göre insanlar gündelik konuşmalarında bile—farkında olmadan—şiire benzer kalıplar kullanıyor. Bu yüzden, aslında hepimiz küçük birer şairiz. Özellikle çocuklar, hayal gücüyle kurdukları kısa cümlelerde saf şiirsellik barındırıyorlar.

Türk edebiyatında ise divan şiiri, halk şiiri, serbest şiir gibi pek çok akım ve tarz var. Her biri kendi döneminin ruhunu taşıyor. Mesela Karacaoğlan’ın aşkı, Yahya Kemal’in İstanbul’u, Nazım Hikmet’in özlemleri… Hepsi bir dönemin, bir insanın ya da bir topluluğun aynası. Şiir yazmak belli bir beceri gerektiriyor gibi görünse de aslında herkesin hayatında bir yer bulabiliyor. Çünkü şiir, kendimizi anlatmanın en insanî yolu.

Biraz da ‘şiir’ kelimesinin farklı dillere nasıl geçtiğine bakalım. İngilizcede "poetry", Fransızcada "poésie"... Ama Türkçede şiir kadar derin hissettiren bir karşılık başka bir dilde yok. Belki de düşündükçe büyüyen bir kelime şiir. Herkesin içinde bir karşılığı var ama tanımı asla tam olarak sabitlenemiyor. Mesela Ege bana "Anne, şiir sadece güzel söz mü?" diye sorduğunda, cevabım hep aynı: Şiir, senin yüreğine dokunan her şey.

Türk Edebiyatında Şiirin Yeri ve Tarihi

Türk Edebiyatında Şiirin Yeri ve Tarihi

Türk edebiyatının kökünde şiir var. Eski Türkler’den günümüze kadar uzanan bu yol, destanlarla başlıyor. Alp Er Tunga’yı duydunuz mu? O meşhur destan, hem Türk dilinin en eski örneklerinden biri, hem de şiir geleneğinin ta kendisi. Daha sonra aşk, özlem, kahramanlık, doğa… Ne ararsan şiirde buluyorsun. Osmanlı döneminde Divan edebiyatı ile birlikte şiir bambaşka bir seviyeye taşınmış. Şairlerin isimleri padişahlar kadar önemliymiş. Hatta bazı yıllarda yazılan şiir sayısı bir devletin çıkardığı kanunlardan bile daha fazlaymış.

Bir tabloya bakmak gibi, değil mi? Kelimeler, mısralara dökülüyor; mısralar, dizelerde dans ediyor. 16. yüzyılda Fuzuli, Baki gibi şairler yalnızca aşkı anlatmakla kalmamış, devrin siyasetini, toplumunu da satırlara dökmüş. Tabi ki matbaanın icadı, okur sayısını arttırınca şiir de evrildi. 19. yüzyıla geldiğimizde Namık Kemal ile birlikte şiir bir nevi halkın sesi haline gelmiş. Sonra Tevfik Fikret’ten Nazım Hikmet’e kadar, toplumsal taşlamalar, adalet isteği, özgürlük arayışı şiirin içine girdi. Şiir sadece kişisel bir duygu değil, toplumun nabzı olmuş.

Modern Türk şiirinde ise çok farklı akımlar doğdu. Garip akımı, İkinci Yeni… Orhan Veli şiiri herkesin anlayabileceği kadar sade bir hale getirdi. Edip Cansever ise anlamı katman katman yapınca, şiir başka bir dil gibi oldu. Şaşırtıcı bir istatistik: 1950'li yıllarda sadece İstanbul’da günlük çıkan edebiyat dergilerinde 100'den fazla yeni şiir basılıyormuş. Şiir biraz geri planda kalsa da, sosyal medyada son yıllarda yeniden parlamaya başladı. Instagram’da #şiir etiketiyle birkaç milyon gönderi paylaşılıyor!

Dönem Önemli Şairler Belirgin Temalar
Eski Türk Anonim (Oğuz Kağan Destanı, Alp Er Tunga) Kahramanlık, destan
Divan Fuzuli, Baki, Nedim Aşk, doğa, mistisizm
Halk Karacaoğlan, Dadaloğlu Sevda, doğa, ayrılık
Tanzimat Namık Kemal, Ziya Paşa Hürriyet, adalet
Modern Orhan Veli, Nazım Hikmet, Edip Cansever Günlük yaşam, toplumsal meseleler

Yani şiir, sadece sözcüklerin dizilimi değil; bir arada yaşamanın, hissetmenin, dönüşmenin dili. Hatta birçok şair aile büyüklerinden, komşularından, sevdiklerinden dinlediği mânilerle şiir yazmaya başlamış. Çocukken kulağınıza çalınan bir mani, ileride hayatınızı değiştiriyor. Ben de bazen Ege'nin yaptığı minicik kafiyeleri defterime not ediyorum. Yıllar sonra o dizeler, bambaşka bir anlam kazanıyor.

Görünen o ki, şiir Türk toplumunda sadece duygusal bir boşalma değil, bir iletişim biçimi, hafıza kaydı ve kültürel kodların saklanma aracı. Sadece "çiçek, böcek, aşk"la sınırlı kalmamış; toplumsal olayların, tarihsel dönemeçlerin de anlatıcısı olmuş. Mesela Kurtuluş Savaşı sırasında yazılan şiirler, insanlara umut olmuş. Bugün bile sıkıldığımızda, moralimiz bozulduğunda, elimizden şu dizeler dökülüveriyor ya… İşte şiir tam da bu yüzden vazgeçilmez.

Şiirle Yaşamak: Hayatımızda Şiirin Yeri, Faydaları ve Pratik İpuçları

Şiirle Yaşamak: Hayatımızda Şiirin Yeri, Faydaları ve Pratik İpuçları

Bir evde kitaplık varsa, onun en kıyısında ya eski bir şiir kitabı durur, ya da unutulmuş defterlerin arasında bir tane el yazması dize saklanır. Çünkü şiir, bazen bir gecede içimizi döker, bazen de yıllarca taş gibi susar. Yine de hayatımızda yeri değişmez. Bir araştırmaya göre düzenli şiir okuyanların empati ve yaratıcılığı daha gelişkin çıkıyor. Psikologlar, yoğun stres altında kalanlara kısa, ritmik şiirler okumayı öneriyor. Hatta bazı ülkelerde şiir terapisi adıyla uygulamalar başlamış durumda. Çünkü şiirdeki ritim, beynin rahatlamasını ve duygularla baş etmeyi kolaylaştırıyor.

Peki, şiir sadece okumakla mı kalmalı? Hiç kendinize sorsanız, hangi anlarda şiiri çağırıyorsunuz hayatınıza? Mesela kızınca, çok mutlu olunca, veya bir dostunuza anlatamayacağınız dertleriniz olduğunda... O anlarda kalem elinize gelir ve dökersiniz içinizi. Şiir yazmak için illa şair olmanıza gerek yok. Hiç beklemediğiniz bir anda, Mia pencerenin önünde poz keserken bile kafiyeli birkaç satır dökülebilir. Önemli olan yazdığınız dizelerde kendinizi bulmanız. Benim favori ipucum ise şu: Zor günlerde kendinize bir şiir mırıldanın. Okulda, işte veya açık havada yürürken içinizden gelen ilk dizeleri not alın. Sonra onları okuyup kendinize gülümsersiniz.

  • Günde sadece birkaç dakika ayırarak bir şiir kitabı okuyun, hemen farkı hissedeceksiniz.
  • Kendi şiirinizi yazarken kelimelerle oyun oynayın, kural takıntısını bırakın.
  • Çocuklarınızla beraber kısa şiirler yazmak, hem yaratıcılığını hem de duygusal dünyasını geliştirir.
  • Sevgiliye, arkadaşa veya aileye yazdığınız şiirler, ilişkileri güçlendirir. Elektronik ortamda da yollayabilirsiniz. Modern zamanlara uygun olsun yeter.
  • Şiir dinletilerine katılarak, farklı seslerden ve duygulardan ilham alabilirsiniz. Birçok şehirde ücretsiz veya düşük ücretli etkinlikler var.

Bir de şu var; şiirin dijital çağdaki yerine dikkat etmek lazım. Twitter, Instagram gibi sosyal medya platformlarında kısa, vurucu dizeler artık daha çok ilgi çekiyor. Belki de günümüzde şiir, geleneksel kitapların dışında en çok burada yaşıyor. Hatta bazı kitaplar, önce sosyal medyada paylaşılan şiirlerden oluşup best-seller haline geliyor. Bu da gösteriyor ki şiir çağlar geçse de form değiştirerek her döneme ayak uyduruyor.

Yani ne kadar meşgul olursak olalım, bir kenarda hep bir şiirin saklı tuttuğu bir his, bir hikâye var. Bazen yazmak, bazen okumak… Bazen de Ege'yle oturup Mia'nın patilerini seyrederek kıkırdayarak şiir uydurmak! Şiir sadece eski kitapların tozlu sayfalarında değil, günlük hayatın içinde de bizimle. O yüzden şiirin ne demek olduğunu hâlâ merak ediyorsanız, asıl cevap tam da yaşadığınız anda gizli. Her an şiir olabilir.

Bir yorum Yaz

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlendi *